17 Ağustos 2010 Salı

"Hep yedeksin be Süreyya" : Beşiktaş 2 - 0 Helsinki

Schuster maçtan önceki basın toplantısında söylediği gibi Buca maçında oynamayıp,dinlenmiş olan oyuncularla sahadaydı.Orta alanın ortasında Necip'ten daha ofansif Tabata,sağ forvet olarak Nihat'tan daha defansif bir Hilbert.Beklerde ise hücum yönü savunma yönünden nispeten daha iyi olan İsmail-Ekrem ikilisi.Helsinki ise üç gün önceki rakip Buca gibi 11 kişi topun arkasına geçen,geriye düştüğü halde öne çıkmakta zorlanan yada çıkmayan bir görüntü ile sahadaydı.

Maçın gidişatını ve gelişimini değerlendirmekten ziyade futbolcuların performansları üzerine yoğunlaşmak istiyorum.Zira hafta sonu oynanan Buca maçının neredeyse kopyası bir maç oldu.Golü bulana kadar sürekli arayan bir Beşiktaş; golü bulduktan sonra oyunu sete çevirmeye,pas yaparak rakibi üzerine çekmeye çalışan ve kalesinde yok denecek kadar az pozisyon gören bir Beşiktaş vardı sahada.Schuster'in hücum futbolu oynatmak ve savunmayı önde kurmak gibi getirdiği yeniliklerin yanında kattığı en önemli yenilik bol pas yapmak,tempoyu ayarlamak ve oyuna sürekli hakim olmak.Beşiktaş karşısında özellikle son yıllarda en zayıf rakip bile geriye düştüğü zaman oyunu rakip yarı alana yıkıp pozisyonlara girebiliyordu.Bu sadece yetersizlikten değil M.Denizli'nin oyun felsefesinden de kaynaklanıyordu.Topu rakibe verip,kontra ile işi bitirmeye çalışıyordu.Schuster'in bu sık pasla topa sahip olma isteği sezonun ilk evrelerinde yeterince gerçekleşmesede özellikle Guti'ninde gelmesiyle yavaş yavaş oturmaya başladı.Bu sayede Beşiktaş son iki üç maçtır %70'lere varan topla oynama oranını yakaladı.Bu arada pas konusundan bahsetmişken zemin içinde bir parantez açmak lazım.Quaresma,Guti,Tabata,Delgado vb gibi teknik kapasitesi yüksek futbolculardan kurulu bir takımı şu zemine mahkum etmek futbola ihanettir.Oynanmak istenen hücum futboluna balta vurmaktır.Zemin bugün iyi olsaydı çok daha farklı bitebilirdi maç.Konserlerden para kazanacağız derken göz çıkarmanın manası yok.

Geçelim oyuncuların performansına; Zapo-Ferrari ikilisi yavaş yavaş ısınmaya başladılar sanki.Bireysel olarak zaten iyi isimler,birliktelik adınada iyi işler yaptılar bugün.Zapo yerden Ferrari ise havadan geçit vermedi rakiplerine.Erhan ve İ.Üzülmez'in yerine hücum futboluna daha yatkın olduklarını ve oynamaları gerektiğini söylediğim Ekrem-İsmail ikilisi bugün şaşırttılar beni.İkiside sürekli bindirdi ama niye bindirdiklerini bilmez bir havaları vardı.Özellikle İsmail,takımda bırakın savunmayı tüm oyuncular arasında teknik kapasitesi en yüksek oyunculardan birisi ancak bunu kullanma konusunda sıkıntı yaşadı.Ernst iki maçtır çok iyi oynuyor.Eski temposunu yakalamış gözüküyor.Yakalamaktanda başka çaresi yok.Çünkü çok "kilit" bir görev üstleniyor.Hilbert bugün çok üst düzey yetenekleri olmamasına rağmen Bundesliga'nın üst düzey takımlarından olan Stuttgart'ta neden oynadığını,Alman milli takımına neden seçildiğini "gözlere soka soka" gösterdi.Takım savunmasında müthiş bir rol oynadı.Kaç kere rakibin sol açığından kendi yarı alanında top çalarken gördüm?Sayamadım.Kaç kere rakipten yatarak top kaptığını gördüm?Sayamadım.Futbol sadece hücumdan ibaret değildir.Diğer maçlara nazaran yaratıcılık anlamında da etkiliydi bugün.Özellikle gol noktalarına yaptığı koşuları çok etkili oluyor.Bir kenar forvet oyuncusunda dripling ve orta açma becerisi ne kadar önemliyse "gol noktası koşuları" o derece önemlidir.Golüde bu koşu sayesinde yaptı.Birkaç tane daha böyle pozisyona girdi.Villarreal maçında da kendi başlattığı bir atak sonrası Nihat'ın pasıyla altı pasta topa dokunamayaşını herkes "şunu bile yapamadı" diye yorumlarken ben ve benim gibi düşünenlerin "aferin,gideceği yeri biliyor" diye yorumladığından eminim.Ayrıca deplasmanda oynanan Plzen maçında sol tarafa geçtikten sonra çatalı "yalayan" şutu ve bugünde yine sola geçtikten sonra attığı tehlikeli şut bu konuda da başarılı olduğunu gösteriyor.Diyeceğim odur ki; Hilbert bu takıma her türlü faydalı olur.Tabata zaman zaman sağ iç zaman zaman forvet arkası gibi oynadı.Oyunda kaldığı süre içerisinde her pozisyonun içinde vardı.Sürekli dolaşması ve insiyatif alması artıları.Şahsen onu Delgado'ya tercih ediyorum.Çünkü kaçak dövüşmüyor,üzerinde çok büyük bir yük olmasına rağmen rakibin arkasına saklanmıyor ve en önemlisi yetersiz olan fiziğine rağmen mücadele anlamında elinden gelenin en iyisini yapıyor.Bugün Hilbert'in golünde arka direğe yaptığı koşu ve uçarak yaptığı kafa vuruşu benim onu Delgado'ya tercih etmemin asıl sebebi(!).Elbette ikisininde Beşiktaş'ta 11 çıkacak kalibrede ve yeterlilikte olduğunu düşünmüyorum.Ama "alternatif olarak hangisi kalsın?" sorusuna vereceğim cevap; "Rodrigo Tabata" olur.Quaresma ve Guti'nin "çok kötü" diyebileceğimiz maçını görmek pek nasip olmayacak heralde.En kötü günlerinde bile bir "pas",bir "şut",bir "çalım" ile iş bitirebiliyorlar.Quaresma'nın golü şahaneydi gerçekten.İnönü stadı çimlerinde şu golu atabilecek yetenekte bir oyuncuyu Beşiktaş forması ile görmek gerçekten büyük bir zevk.Golden sonra aklıma hemen Henry'nin bu golü geldi.Henry'nin buna benzer çok daha klas olan şöylede bir golü var ama ilk gösterdiğim gol daha benzer bir gol.

Bu arada gecenin yıldızlarından Süreyya abimizede sevgilerimizi ve saygılarımızı gönderelim.

15 yıldır yedeksin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder