8 Eylül 2010 Çarşamba

2012 Yürüyüşü başladı: Türkiye 3 - 2 Belçika

İlk defa bu maç için maç öncesi yazısı yazmıştım.Maç yazısıda buna paralel olarak gelişecek.

Hiddink genellikle kullandığı 4-2-3-1 ve 4-4-1-1 olarak değişen sistemden farklı olarak 4-3-3 ile çıktı maça.Maçtan önce sık sık "kontrollü hücum futbolu oynayacağız" demişti.Çıkardığı sistem ve kadro işin "kontrol" yanını mükemmel uygulayacak ama "hücum" kısmında aynı başarıyı sağlayacak bir kadro değildi.Bunun en büyük sebebide merkezde Tuncay'ın,sağ forvet olarak Hamit'in oynamasıydı.Eğer; ben hücum edeceğim ama kontrolüde elden bırakmayacağım diyorsan, Hamit'i Selçuk'un oynadığı sağ içe,Tuncay'ı Hamit'in oynadığı sağ forvete,sırtı dönük oynayabilecek(Semih yada Kazım) bir forvetide Tuncay'ın oynadığı merkeze koymak en akıllı tercihler olurdu.

Maçın ilk düdüğüyle birlikte kendi yarı alanımızda top çevirmeye başladık."Kontrol" hep bizdeydi ama yaratıcılık konusunda büyük sıkıntılar yaşadık.Orta alanda çift yönlü olarak oynayan oyuncularımız Emre ve Selçuk ikilisi hücuma gereken desteği veremedi,Arda'nın birkaç bireysel çabaları hariç sağ ve sol forvet oynayan oyuncularımız üretkenlik konusunda katkı yapamadılar.Bunların nedeni Tuncay gibi sırtı dönük oynamayı beceremeyen fiziki olarak dengesiz bir oyuncunun Van Buyten ve Kompany gibi iki insan azmanının kucağına verilmesiydi.Eğer merkezde oynayan oyuncun ileride topu alıp,saklayamıyorsa,rakip stoperleri hiçbir şekilde zorlayamıyorsa,atılan her top duvara çarpmış gibi geri dönüyorsa ona en az 30 metre uzaklıkta oynayan orta alan oyuncularının hücuma destek verebilmeleri için kıçlarında motor olması lazım.Yine aynı şekilde merkezde oynayan oyuncun atılan uzun topları kafa ile sağa sola indiremiyorsa,topu tutup sağa sola servis yapamıyorsa kenarlarda oynayan oyuncularda hücumda yetersiz kalırlar.Tuncay'ın merkezde tek olarak oynayacak olmasını maç öncesi yazımda en büyük handikap olarak yorumlamıştım.Hemde bunu hemen arkasında ikinci forvet olarak Nihat'ın oynayacağını düşündüğüm halde yapmıştım.Tuncay'a arkadan destek vermesi gereken oyuncu ona en az 30 metre uzakta pozisyon alıyorsa bu, maça Tuncaysız,forvetsiz ve 10 kişi başlamak anlamına geliyordu.Nitekim yine maçtan önce en önemli konu dediğim duran toptan -gerçi milli takımımız için bunu söyleyebilmek dahi olmayı gerektirmiyor- yediğimiz golle ilk yarıyı geride kapattık.

Sahada olan biteni tüm futbolseverler gibi Hiddink'te gördü ve ikinci yarıya Selçuk-Semih değişikliğiyle başladı.Bu değişiklikten yola çıkarak bir konuya parmak basmak istiyorum.Hiddink hatasını anladı ve o hatadan dönerek doğru olanı hemen uyguladı.Bunun aynısını Beşiktaş'ta birkaç maçta Schuster'de yaptı.Yanlış tercihlerde bulunduğunu anladığı anda "sıfır kompleksle" hemen bunu telafi yoluna gitti.Örneğin Necip'i kesti,daha sonra hatasını anlayıp oynattı.Erhan'ı üstüste oynattı.Olmadığını gördü,son iki maçta kadroya dahi almadı.Bunun bizim en önemli iki teknik adamımıza(Fatih Terim ve Mustafa Denizli) ders olması gerektiğini düşünüyorum.Çünkü ikiside "herşeyi ben bilirim,işime kimse karışmasın,ben farklıyım,beni kimse yönlendiremez,yaptığım herşey doğrudur" kompleksiyle hareket edip çok başarılı olmalarına rağmen birçok defa takımlarını ve kendilerini yakmış iki teknik adam.Schuster'in Erhan'a vurmuş olduğu neşteri Mustafa Denizli kullanmazdı mesela.Ne kadar eleştiri alırsa alsın,Erhan ne kadar kötü performans gösterirse göstersin "ben bilirim" deyip oynatmaya devam eder bu gereksiz inatta takıma zarar verirdi.Hiddink'in de bu tutumu hoşuma gitti açıkçası ve bunu belirtmek istedim.Semih'in oyuna girişi ve erken gelen beraberlik hem takımı hemde tribünleri canlandırdı.Tuncay özelliklerinin daha uygun olduğu ikinci forvet bölgesine geçti.Hamit'te daha geriden oyuna katılmaya başladı.Semih'in rakibin ceza yayı çevresindeki atraksiyonları ileriye daha fazla adamla gidebilmemizi sağladı.Artık atılan toplar duvara çarpar gibi geri dönmüyor,Van Buyten ve Kompany topları rahat karşılayamıyorlardı.Tuncay'ın inatçılığı sayesinde Kompany'nin kırmızı görmesi ve hemen ardından Semih'in golünün gelmesi oyunun koptuğunu düşündürsede kahrolası "duran top" zaafımız sayesinde rakip yine oyuna ortak oldu.Sabri'nin çıkıp G.Gönül'ün oyuna dahil olması özellikle ilk yarıda hiç kullanmadığımız sağ kanadı işler hale getirdi.Neticesinde sağdan açılan ortaya Arda'nın dokunmasıyla -şans faktörüde fazlasıyla mevcut bu golde- skoru aldık.Maç öncesi yazısında beklerin hücum gücümüzü arttırmak adına sık sık bindirip Arda ve Hamitle ikili oyunlara girmeleri gerektiğini -Belçikalı beklerin çıkmadıkları ve önlerinde oynayan isimlerinde savunmaya yardım etmedikleri için- yazmıştım.İsmail'in ilk ve G.Gönül'ün de son goldeki katkıları bu tezimizi kanıtlar nitelikteydi.Özellikle ilk yarıdaki hücumsal yetersizliğimizden dem vururken duran toplar haricinde başarılı savunma yaptığımızı göz ardı etmeyelim.Rakibin en yaratıcı ayakları Dembele ve Lukaku hiç etkili olamadılar.Onlara yakın oynayıp ilk topları aldırmadık.Kaleye yüzlerini dönemedikleri içinde yeteneklerini sergilemek için alan bulamadılar.

Bu galibiyet çok çok önemli bir galibiyetti.Biz grup müsabakalarında aynı haftada oynanan maçlarda ilk defa ikide iki yapıp gruba çok iyi başladık.Belçika tam tersi ikide sıfır yaparak moralman çöktü.En önemlisi Almanya'dan sonra en büyük rakibimizle puan farkını altıya çıkararak önemli bir avantaj elde ettik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder