27 Haziran 2013 Perşembe

'Özen'le Seçilmiş Bir Teknik Adam Slaven Bilic


Bilic ile anlaşıldı haberleri gündeme ilk düştüğü anda bir tereddüt yaşamıştım.Zira o ana kadar -taraftar forumları dışında- adı geçen teknik adamlar(Bielsa, Schaaf, Prosinecki) arasında Bilic’in ismi yer almıyordu.Bu da beni Bilic’in ‘son ihtimal tercihi’, ‘mecburi istikamet’ olarak görüldüğü, dolayısıyla planlanmış bir tercih olmadığı kaygısına sevketti.Ancak Önder Özen’in yapmış olduğu açıklama bu kaygımı bertaraf etti.”Yaklaşık dört gündür Split’de Slaven Bilic’in Beşiktaş’a gelmesi için görüşmeler yaptık.Beşiktaş’ta çalışma motivasyonunu gördük.Neticede önümüzdek periyotta planlarımız var.Bunları konuştuk.Herşeyi konuştuk.Karşılıklı değerlendirmelerde bulunduk.Lokomotif Moskova’dan ayrıldığı ilk günden beri Bilic’i almak istiyorduk ” Bu açıklama Biliç’in alelacele bir seçim olmadığını “Özen”li bir çalışmanın ürünü olduğunu gösteriyor.Ayrıca Bilic’in “pembe yalanlar” stratejisinin kazanımıyla gizli tutulduğunu da anlamış olduk.

Kritere Uygunluk

Önder Özen göreve geldiği andan itibaren teknik adam seçimi konusunda esas iki kriteri vurguladı.Ya belli bir yaş-tecrübe aralığında büyük başarılar kazanmış, kendini kanıtlamış bir hoca ya da genç ve gelecek konusunda potansiyeline inanılan bir hoca.Ben ikinci kritere uyan bir hocanın daha anlamlı olacağını düşünüyordum.Amacın, üstünde bir futbol direktörüyle çalışma noktasında gururdan uzak, yeniliğe açık bir proje hocası yakalamak olduğu yerde genç bir hocanın buna daha uygun olduğu kanısındayım.Başarısız görülebilecek Rusya kariyerine rağmen Wenger ve Lippi gibi hocaların yanında staj yapmış olması, Hırvatistan’da takdir edilen bir milli takım oluşturmuş olması hasebiyle “gelecek potansiyeli”ne inanılmasında çok garipsenecek bir durum yok.Bu genel kriterin içini açtığımızda “taktik veren, talimat veren , hem taktik hem de talimat veren” seçeneklerinden, hem taktik hem talimatverengiller familyasına daha yakın görüyorum Bilic’i.

Bilic’in Oyun Bilgisi, Saha İçi Formatı ve Dizilişi Üzerine



Bilic’i teknik anlamda tanımlayın deseler: topla arası iyi olan top tekniği yüksek oyuncuları tercih eden, hatlar arası yakınlığı esas alan ve sahadaki tüm oyuncuların oyuna katılımını ön gören hücumcu; mental olarak tanımla deseler: soyunma odası nüfuzu belli olan, saha kenarında maçı yaşayan, sözlü motivasyon bir yana hal ve hareketleri ile öğrencilerine ilham veren bir lider derim.

Bilic kendi deyimiyle, elindeki kadroyu sistemine uydurmaya çalışmaktan ziyade mevcut malzemeye en uygun sistemi yakalamaya çalışan bir hoca.Bu açıdan farklı saha içi dizilişleri tercih ediyor.Hırvatistan’da genellikle 4-4-2 formasyonunu uygularken Lokomotif Moskova’da ise daha çok 4-2-3-1 ve 4-3-3’ün çeşitli varyasyonlarını kullandı.

Hırvatistan milli takımında oyuncu tercihleri hep topu iyi kullanan, o sihirli nesneye bomba muamelesi yapmayan ayaklardan yana oldu.Beklerden forvetlere kadar bu böyleydi.Ve hep hareketli, topu verip boşa çıkan, kademe anlayışını bilen, yardımlaşma güdüsü yüksek oyunculara yer verdi.Zira bu Bilic’in yakın hat ve toplu hücum-toplu savunma anlayışı için elzemdi.Bekte Srna, Pranjic, Corluka, Strinic,  Vrsaljko gibi çift yönlü, topu kullanan bekler; sağ ve sol kanatta klasik çizgi oyuncusu yerine Rakitic, Kranjcar, Perisic gibi ofansif orta alan orijinli, çizgi üzerine hapsolmayan, sürekli sıfıra inmeye çalışmayan; içe kateden, pas trafiğine dahil olan, sorumluluk alan oyuncular; forvette ise statik, ekmeğini sadece hızı ya da sadece fiziğiyle kazanmaya çalışan hücumcular yerine Petric, Eduardo, Mandzukic, Jelavic, Olic  gibi topla haşır-neşir, dripling yapabilen, sağa sola deplase olan, arkadaşlarına ‘ben buradayım’ diyen, orta alana gelip pas alış-verişinde etkin rol oynayan topsuz oyunda da azami çaba gösteren oyuncular kullanması istediği oyun anlayışını yansıtmasına yardımcı oldu.Bunu tersten de okuyabiliriz; bu profildeki oyuncuların en olumlu cevaplar vereceği bir oyun sistemi oturtmayı başardı.Bütün bu oyuncu kadrosu ve taktik düzeni ile birlikte Hırvatistan, Bilic ile cesur, akıcı, kompakt, hücuma çıkışı ve savunmaya dönüşü hızlı bir futbol izlettirdi birçok maçta.Bilhassa milli takımımızla oynadıkları EURO 2008’deki maçta da İstanbul’da oynadığımız son maçta da maçın genelinde bizden daha ne yaptığını bilen, daha disiplinli ve daha olgun bir takım görüntüsü çizdiler.

Hırvatistan milli takımıyla oluşan bütün bu olumlu resim Bilic’in Lokomotif Moskova macerasına yansımadı.Rusya Ligi’ni yakından takip etmediğim için takımın oyun anlayışı ve saha içi görüntüsüne hakim değilim.Ancak okuduklarım ve duyduklarımdan sonra oluşan kanaat trajik bir tesadüfe dönüştü.Şöyleki Beşiktaş taraftarına son yıllarda takımı çalıştıran hocalardan yana en büyük şikayetiniz ne diye sorulsa, kuvvetle muhtemel çıkacak sonuç şu olurdu: “takımın ne oynadığını bir türlü anlamıyoruz, kaç ay oldu hala oturmuş bir düzen ve ideal bir 11 yok, sürekli denemelerle istikrarsız bir görüntü var”.İşte Bilic’in takımının aldığı eleştiriler de tam bu doğrultuda.  

Bilic'in Beşiktaş'ı ve Gençlere Bakışı



Geçtiğimiz sezon Beşiktaş, şampiyon G.Saray'ın(66) ardından 63 golle en fazla gol atan ikinci takım oldu.Şut isabetinde en yüksek oranı yakalayan takım da % 46.4'le Beşiktaş.Rakip ceza alana top gönderme(pasla, ortayla, driplingle) istatistiğinde de F.Bahçe'nin ardından ikinci sırada Beşiktaş.Yani Beşiktaş geçen sene hücumsal anlamda bir sıkıntı yaşamadı.Yenilen gollerde ise bunun aksine küme düşen takımlar seviyesinde bir sayı var.(50).Takımın en büyük zaafı hem bireysel hem de takım olarak savunma.Bilic'in kurmaylarıyla üzerinde durması gereken en önemli konu bu olmalı.Ne varki Bilic'in takımları savunma anlamında önplana çıkmıyor.Hırvatistan milli takımı da Lokomotif Moskova da onun yönetiminde yenilen gollerde 1 gol ve üstü ortalaması mevcut.Yani Bilic'in takımları atan ama aynı zamanda yiyen takımlar olmuşlar.Bu açıdan geçen sezonun Beşiktaş'ıyla benzeşiyorlar.Süper Lig'in takım ve oyuncu yapısı Bilic'in bildiğimiz hücumcu yapısına ters gelebilecek özellikler barındırıyor.Tek kuşkulu olduğum konu bu açıkçası.Schuster ile aynı kaderi yaşamasından korkmuyor değilim.Dayı'nın takımı da topa sahip olan, sürekli hücumu düşünen, zaman zaman bir hayli keyif veren bir takımdı lakin takım savunmasına yeterli özeni göstermemesi onu başarısız kıldı.Umarım bu noktada Önder Özen'in de müdahaleleriyle gerekli çalışmalar yapılır.

Transfer hedefleri arasında kaleci, stoper, önlibero, sağ bek, sol bek var.Forvet de olabilir deniyor ki olmalı.Sağ ve sol bek sorunsalı oldukça büyük.Yerli bek yok denecek düzeyde.Olanlardan biri bizde ancak ne zaman tam randıman alınacak düzeye gelir soru işareti.Eli ayağı düzgün beklerden biri olan Hilbert'e karşı tok alıcı moduna geçilmesine anlam veremiyorum.Hilbert bek olmasına rağmen geçtiğimiz sezon takımın hücum anlamında en verimli oyuncularından biri oldu.'Rakip ceza alanı çevresinde driplingle tehlike yaratma' istatistiğinde Fernandes'ten sonra ikinci sırada.'Orta alanda hücuma dönük paslarda topla buluşma' istatistiğinde Fernandes ve Olcay'dan sonra üçüncü sırada.Genel olarak ise hücumda pas, orta, topla buluşma, dripling gibi aksiyonlarda ise Fernandes'ten sonra ikinci sırada.Bütün bu ofansif verimliliğinin yanında "kendi ceza alanı çevresinde defansif hareketler"(uzaklaştırma, kesme, bozma) istatistiğinde de ilk sırada.Kısacası bana "neden Bilic'in Srna'sı olmasın?" dedirtiyor.

Bilic'in Fernandes ile ilgili Modricvari hayalleri olabilir.Eğer ikili orta alan kurgusunda olacak ise olmasın.Fernandes eski basan, ısıran, top kapan Fernandes değil.İkili merkez orta alanda faydasından çok zararı olur.Mevkidaşları arasında topsuz oyun performansı konusunda oldukça gerilerde.Koskoca sezon boyunca yaptığı faul sayısı 11, rakip atağı durdurma sayısı ise sadece 18.

Bu yazıyı yazarken Bilic'in kendi oyun felsefesi nezdinde Almeida'ya statik oluşundan, topla yeteneğinin kısıtlı oluşundan, dripling yeteneğinden nasibini almamış oluşundan dolayı olumlu bakmayacağını düşünüyordum ki ajanslara tam da bu yönde haberler düştü.Eğer doğruysa ki doğru olduğunu düşünüyoum son derece mantıklı bir hamle olur.

Slaven Bilic'in Hırvatistan U21 milli takımını çalıştırmış olması gençlerin yetenek dilinden anlama ve onlara yaklaşım konusunda hiç şüphesiz kendisine avantaj sağlıyor.Hırvatistan A milli takımına Corluka, Modric, Krancjar, Rakitic, Strinic, Lovren, Perisic, Badelj, Vida gibi isimleri 20'li yaşlarının henüz başında monte etti.Vrsaljko'yu 19 yaşında A milli takıma aldı.Lokomotif Moskova'da Miranchuk, Lystsov ve Lobantsev'i sadece 17 yaşında iken A takım kadrosuna aldı ve forma şansı verdi.21 yaşındaki Balyaev, 20 yaşındaki Ozdoev ve Podberezkin, 19 yaşındaki Burnash da A takımda kendilerine yer buldular.

Magazinsel Taraf

Bilic'in sıra dışı ve aykırı kişiliği; gitar çalması, küpe takması, takım elbise üstü beresi vs. ÇARŞI ile bütünleşmesini sağlayacaktır.Tribünün desteğini almak bir teknik adam için çok önemli bir motivasyon kaynağı olsa gerek.Maç sonunda sarılsalar da EURO 2008'de Fatih Terim ile maç içinde yaşadığı diyalog, Hırvatistan milli takımından yardımcısı olan Prosinecki'nin kendisinden önce istenilip alınamaması gibi durumlar önümüzdeki sezon tatlı rekabetlerin bir habercisi gibi.Son olarak Forzabeşiktaş forumundan bir üyenin yazdığı yorum ile bitirelim; "düşünsenize şampiyonluk kutlamasında Bilic gitar çalıyor biz de ona ritim tutuyoruz"...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder